26 Nisan 2013 Cuma
LASSWELL MODELİ
Kitle İletişim Modelleri, başta kitle iletişimi olmak üzere; iletişimin bilimsel olarak çözümlenmesini amaçlayan sistematik kavramlardır. Aslında Aristo’dan beri incelenen davranış ve insan iletişimi, kitle iletişimin ortaya çıkmasıyla hız kazanmıştır. Radyo Çağı ile başlayan bu araştırmalar, TV ile kuramsallaşmaya da başlamıştır. Günümüzde ise İnternet teknolojisinin gelişimiyle, eski kuramlar bazen yanlışlanmış, bazen de yenilenmiştir. Ancak temelde yeni kuramların çoğu eski araştırmalara dayanır.
Kitle İletişim Kuramlarının en önemlilerinden biri (ve belki de en ünlülerinden olan) Lasswell Modelidir. Aslen bir siyaset bilimci olan Harold Dwight Lasswell, ortaya attığı bu çizgisel iletişim anlayışıyla, iletişim biliminde öncü konumuna yükselmiştir.
Harold Dwight Lasswell, 13.02.1902
ABD doğumludur. Davranışçılık akımının öncüsü olarak bilinen Lasswell;
Chicago Üniversitesinde eğitim aldıktan sonra, Londra, Paris, Cenevre,
Berlin Üniversitelerine devam etti. Chicago, New York Kent, Temple ve
Yale gibi saygın üniversitelerde dersler verdi. Ayrıca 2. Dünya
Savaşında da Kongre Kitaplığında resmi görevde bulundu. Bu saygın konumu
ve yazdığı kitaplarla önce siyaset biliminde, sonra da iletişim
biliminde tanınması gerçekleşti. 18.12.1978’de hayatını kaybetti.
Laswell
Modeli için, öncelikle Laswell’in siyaset bilimi hakkında görüşlerine
bakmak gerekir. Zira bu görüşler, iletişim modelinin temelini oluşturur.
Lasswell’e göre siyasette en önemli kavram “iktidar”dır. Kontrol etme gücüne kavuşan kişi veya kurumlar, topluma “etki” verir. Yani onların ne düşüneceklerini ne söyleyeceklerini aşılayabilir. Politics: Who Gets What, When, How (Siyaset, Kim, Neyi, Ne Zaman, Nasıl Elde eder?-1936) adlı kitabı Lasswell’in temel görüşlerinin kaynağı olmuştur.
Kaynak:www.onurbocan.com
Lasswell
Modelinin ortaya çıkış tarihi, 1948 olarak gösterilir. Ancak yukarıda
bahsettiğimiz gibi bu modelin kökleri 1936’ya dayanır. Bu açıdan
bakıldığında birbiriyle benzerlikler gösteren ünlü Shannon-Weaver
kuramlarının hangisinin önce modellenmiş olduğu tartışılabilir. Lasswell
Modeli gibi, Shannon-Weaver modeli de “Ana Akım” iletişim modellerinin
öncüsü sayılır. Her iki kuramda çizgisel bir anlayışla hazırlanmıştır.
Lasswell
Modelinin temel soruları şunlardır: Kim, Neyi, Hangi Kanaldan, Kime,
Hangi Etkiyle… Görüldüğü gibi bu kavramların bazılarını daha önce
siyaset bilimi için kullanmıştır. Bu modele göre iletişim doğrusal bir
çizgidedir. Bu çizgiye göre bir kişi veya kurum, bir mesajı bir iletişim
aracı vasıtasıyla izleyici/dinleyiciye iletir.onurcoban Bu ileti
gerçekleşince izleyici/dinleyici belli bir yönde etkilenir. Örnek vermek
gerekirse, Bir Devlet Kurumu, ekonominin çok iyi gittiğini, kitle
iletişim araçlarından (örneğin TV) topluma duyurmaktadır.
Bunu yaparken insanlara “iyimser bir ekonomik durum” aşılamaya
başlamıştır. Çoğu kişi bu modelin “sıradan” olduğunu düşünebilir. Ancak
bu modelin öncü bir model olduğu ve 1930-1950 gibi çok erken bir tarihte
şekillendiğini unutmadan devam edelim.
Kim,
sorusu mesajın kaynağını temsil eder. Burada önemli olan bu “kimin”,
inanılır olup olmadığı gibi, karakteristik özellikleridir. 20. yüzyılın
başında, devlet başkanları, sözüne inanılır liderlere güzel bir
örnektir. Kitleler bu “kimi” tanıyacaktır. Günümüze uyarlarsak popüler
isimleri “kim” olarak güvenilir gördüğümüzü söyleyebiliriz. Örneğin,
toplumlar, bir devlet başkanından çok, ünlü bir film yıldızının çevre
konusunda duyarlılığına daha çok ilgi gösterebilirler. Görüldüğü gibi
algılar değişse de temel kavramlar sabit kalmaktadır.
Neyi,
kavramı iletilen mesajın ne olduğunu ortaya koyar. Burada mesaj daha
sonra açıklayacağımız “etkinin” somut halidir. Kitlelere ulaştırılmak
istenilen etkinin ön planda olan duruşu olan “neyi” kavramının bunu
başarıp başarmaması burada önemlidir. Örneğin, “savaş kötüdür” mesajını
iletirken, savaşın yarattığı insan katliamlarını mı gösteriyoruz yoksa
savaşın yarattığı ekonomik zararı mı? İnsanlarda sonuçta “savaş kötüdür”
düşüncesi yaratsa da, bunu hangi örnekle yaptığımız, alt metin olarak
çok önemlidir.
Hangi Kanaldan,
iletinin gönderilme yolunu sembolize eder. Kişisel iletişimde sözlü
veya yazılı iletişim bu kanalı karşılayabilir. Ancak burada bahsedilen
kitle iletişim araçlarıdır. Modelin ortaya çıktığı yıllar göz önünde
bulundurulduğunda Lasswell’in radyodan ve bir ölçüde TV’den bahsettiğini
düşünebiliriz. Temelde kitle iletişim araçlarıonurcoban bu kuramda
“teknik” olarak görülmektedir. Radyo veya TV’nin iletişimin doğru
işlemsindeki avantajları ve dezavantajları modelin konusudur. Günümüzde
internetin hatta sosyal medyanın mesajı iletirken kullandığı yöntem ile
klasik Radyo-TV yöntemi birbirinden farklıdır. Model bu konudan yüzeysel
kalsa da, ileride “teknolojik yaklaşımlar” kuramları için bir öncüdür.
Kime
ile kast edilen alıcıdır. Bu modelde alıcı, toplum yani kitlelerdir.
Alıcı, bu modelin ana hatlarından biri olduğu kadar bir o kadarda
“pasiftir”. Alıcı olmadan sağlıklı bir iletişim olmaz. Tüm iletişim
modeli, mesajın “Kime” iletilmesi üzerine kuruludur. Ancak bu noktada
önemli olan alıcının bu modelde mesajı almak dışında bir fonksiyonunun
olmamasıdır.onurcoban Alıcı verilmek istenilen mesajı sorgusuz kabul
eder. Onun doğru olup olmadığını sorgulamaz. Geri bildirim kavramı –daha
sonra ortaya çıkan modellerin aksine- bu kuramda yer almaz. Toplum
sadece etki altında bulunulan bir “alıcıdır”. Bu modelin en zayıf yönü
olarak gözükse de henüz kuramsal araştırmaların olmadığı bir çağda
“öncü” model olduğu gerçeğini değiştirmez. Günümüzde bile çoğu model bu
yaklaşımı temel alır. Ancak onu “geri bildirim”
gibi kavramlarla süsleyerek… Alıcının “düşünmeyen” bir “kime” olması
günümüzde pek kabul edilmez. Ancak reklamcılık ve medya sektörü bu
şekilde yürümeye de devam edebilir. TV kanalları “halk bunu istiyor”
argümanıyla en bayat dizileri ve programları yayınlayabilir. Oysa bu
soru “halka” sorulmamıştır. İronik bir biçimde bu programlar izlenir.
Lasswell’in modeli bu noktada geri bildirimsiz olsa da, gayet çalışır.
Hangi etkiyle,
modelin temel noktasıdır. Siyaset biliminden yola çıkan model “etki”
kavramını ve propaganda anlayışını sorgular. Modele göre, “kim”
gönderdiği bir mesajla “alıcıları” yönlendirebilir. Onların isteklere
yön verir. Alıcılar pasiftir. Bu özellikle 1930-1940lı yılların Nazi
Almanya’sı ve Faşist İtalya’sı gibi örneklerde kendine yer bulur.
Propaganda amaçlı hazırlanan yayınlar o çağda kitlelere yön vermeyi
başarmıştır. Otoriter iletici, toplumun nasıl düşüneceğine karar
vermektedir. Demokrasi kültürü olan ABD gibi ülkeler de savaş yıllarında
bu taktiği kullanmışlardır. Karşı propaganda özellikle soğuk savaş
yıllarında etkili olmuştur. Ancak 1960’lardan itibaren kitlelerin
bilinçlenmesi ve alternatif medyaların çoğalmasıyla bu etki
zayıflamıştır.
Günümüzde
hala kitle iletişiminin “etki” yarattığı bir gerçektir. Ancak artık tek
bir “kim” yoktur. Bu yeni modellerin şekillenmesine neden olsa da
Lasswell’in anlayışı hala geçerlidir. Ancak Lasswell, modelinde sosyal
etkilere yer vermez. Onun anlayışına göre alıcılar homojen ve her şeyi
kabul eden kitlelerdir. Bu yüzeysel bakış günümüz şartlarında yeterli
değildir. Ayrıca daha sonra ortaya konan “gürültü” gibi kavramları
içermez. Bu modele göre ileticiden çıkan mesaj kusursuz bir biçimde
alıcıya ulaşır.
Tüm
bu saydıklarımız Lasswell iletişim modelinin günümüz şartları için
yetersiz kaldığını ancak iletişimin temellerini anlamamız için zorunlu
olduğunu ortaya koyar. Modelin “basit” yapısı onu her tür medyaya
uyarlamanın kolaylığını sağlar. Bu açıdan Lasswell Modeli, siyaset
biliminde olduğu kadar iletişim bilimi içinde hala önemli bir
noktadadır.Kaynak:www.onurbocan.com
SHANNON-WEAVER MODELİ
İletişimin bir bilim olarak kabul edildiği 20. yüzyılın en temel kuramlarından biri Shannon-Weaver Modeli’dir. Kitle İletişim kuramları açısından oldukça önemli olan bu model, sadece insan iletişiminin değil, elektronik iletişiminin de öncü modellerinden biri olmaktadır. Günümüzde bilgisayar ve elektronik gibi sayısal disiplinlerinin de ilgisini gösterdiği bu modelin, kitle iletişimi açısından yarattığı etkiye bir bakalım…
Shannon-Weaver
modeli, Enformasyon Teorisi veya Matematiksel İletişim Kuramı olarak da
isimlendirilmektedir. Bu modeli, 1949 yılında Claude Elwood Shannon
(1916-2001) ve Warren Weaver (1894-1978) ortaklaşa yaptıkları bir
çalışmayla bulmuşlardır. Bu iki isim aslında matematik ve elektronik
gibi alanlarda çalışma yapıyorlardı, ancak 2. Dünya Savaşı ve sonrasında
yaptıkları çalışmalar, Kitle İletişimine yön verdi.
Shannon ve Weaver’ın çalışmaları Ana Akım İletişimi olarak değerlendirilmektedir. Harold Dwight Lasswell
tarafından ortaya atılan “Lasswell Modeli” gibi bu modelde pozitivizmin
deneyci bilim anlayışından oldukça etkilenmiştir. Bu açıdan
bakıldığında tüm bu ana akım modelleri, kendinden önce ortaya konan; uyaran-tepki, hipodermik iğne yöntemi, sihirli mermi ve taşıma kemeri
gibi kendine has çalışmalardan etkilenmiştir. Paul Lazarsfeld gibi
isimler bu kavramlarla, uyaran bir nesnenin, uyarılan bir nesneye olan
etkisini açıklamaya çalışmışlardır. Bu dönemde propagandanın ve
reklamcılığın şekillenmeye başlaması da ilginçtir.
Tüm bu gelişmelerden sonra ortaya konan 2 model den biri olan Shannon-Weaver modeli (diğeri Laswell Modeli) çizgisel bir yapıdadır. Model şu çizgiyi takip eder:
Bu
model; iletişimin, bir kaynaktan gönderilen enformasyonun, bir aracı
alet tarafından belli bir sinyal kullanılarak, hedefe ulaştığını
belirtir. Burada kaynak, karar alıcı bir konumdadır. Yani iletişimi
başlatan asıl kişi veya kurumdur. Kaynak istediği bir bilgiyi, istediği
bir hedefe iletmek arzusunu duyar. Bu kaynak, bir kişi olabildiği gibi
resmi bir kurum da olabilir. Kaynak, iletişime başlarken “enformasyon”
kavramına ihtiyaç duyar. Kabaca bilgi anlamına gelse de burada
kastedilen, sadece iletilen konunun içeriği değildir. Bu konuya sonradan
değineceğiz.www.onurcoban.com
Kaynak,
seçtiği mesajı bir araç yardımıyla iletir. Bu araç iletici veya
göndericidir. Karşılıklı konuştuğumuzda bu araç ses telleri iken, TV
yayınında Televizyon Kanalının gönderci antenidir. Hangi araç olursa
olsun, ilk kaynaktan gönderilen mesaj bir şekilde sinyal haline gelir.
Yani, bir spikerin sesi ile gökyüzünde dolaşan radyo dalgası aynı şey
değildir.İçerdiği
mesaj aynı olsa bile... Burada sinyalin doğru olması modelin işlemesi
için zorunludur. Çünkü bir sonraki aşama da “Alıcı” bir araç, bu sinyali
çözer. Örneğin, Bir TV sinyalini, insan kulağı çözemez. Bu açıdan alıcı
araç, iletişimin kod çözücüsüdür. Çözülen kod, yeniden bir mesaj haline
gelir. Sonunda hedefe ulaştırılır. Bu hedef bir insan da olabilir bir
bilgisayarda. Modelin ortasında bulunan Kanal ise, iletişimin
gerçekleştiği alandır. Ses için hava, TV sinyali için kablo gibi…
Görüldüğü
gibi aslında oldukça basit bir doğrusal model var burada. Bu modelin
basit yapısı aslında onu tüm iletişim modellerine uyarlanabilmesine
yaramıştır. Karşılıklı konuşma, insan vücudundaki sinir sistemi, bir
server’a bağlı bilgisayarlar veya bir uzaktan kumandanın TV ile olan
etkileşimi, burada modelin işleyişine örnek olabilmektedir.www.onurcoban.com
Modelde
önemli olan kavram ise gürültüdür. “Gürültü”, iletişimin sağlıklı
yapılıp yapılmadığına direkt etkisi olan herhangi bir istenmeyen
sinyaldir. Örneğin, bir telefon cızırtısı, konuşmanın anlaşılmamasına
veya yanlış anlaşılmasına neden olur. TV karıncalanması gibi bu gürültü
örnekleri, mesajın, hedefe eksik ulaşmasını sağlar. Bu durum
Shannon-Weaver modelinin en temel araştırma konularından biridir.
Aslında modeli açıklarken, iletişimin temel sorunları olarak; Teknik, Anlamsal ve Etkililik
kavramlarını ortaya atmışlardır. Ancak iletişimin içerdiği anlam
görmezden gelinmiştir. Etkili olup olmaması ise doğrusal modelin teknik
hatası olup olmamasına bağlanmıştır. Görece bu eksiklikler modelin
olumsuz yönlerinden bazılarıdır. Shannon ve Weaver, mesajın kusursuz bir
biçimde hedefe varmasının öncü koşul olduğunu söylerler. Onlara göre
mesaj, hedefe doğru bir biçimde vardıysa sorun yok demektir. Bu teknik
bakış açısı kitle iletişiminde bazı sorunlara yol açmaktadır.
Elektronik
devrelerde, teknik bakış açısı olumlu sonuç verse de, insan işin içine
katıldığında her şey kusursuz işlememektedir. Örneğin, bir TV dizisi
düşünelim. Dizinin mükemmel bir teknikle, başarılı oyunculukla ve iyi
bir senaryoyla çekildiğini varsayalım. Modele göre bu dizi, son model
uydu sistemleriyle, hatasız ve kayıpsız bir görüntü kalitesiyle,
izleyicilere ulaşsın. Hatta izleyiciler bunu son model televizyonlarında
izlesinler. Buraya kadar her şey Shannon-Weaver modeline göre
kusursuzdur. Ancak dizide verilmek istenilen mesajlar, izleyiciye
gerçekten ulaşmış mıdır? Daha da
önemlisi izleyici bu diziyi gerçekten izlemiş midir? Her şey mükemmel
de olsa modeldeki bu belirsizlik önemli bir sorun
oluşturur.onurcoban.com Bu nedenle sonraki yıllarda modele geri besleme (feedback)
kavramı eklenmiştir. Bu yöntemle, hedefin mesajı doğru alıp almadığı
test edilir. Bir geri bildirim metodu olan bu yöntem, kamuoyu
araştırmaları ve anketler gibi doğrudan kaynak tarafından yapılabildiği
gibi; hedefin; mektup, e-mail veya telefon gibi yöntemlerle TV kanalını
aramasıyla da elde edilebilir. Bu sayede modelin aksayan yönleri
örenilmeye çalışılır.
Modeldeki
kaynağın, gönderdiği enformasyon önemli bir kavramdır. Modele göre
gönderilen bilginin içeriği önemli değildir. Önemli olan gönderebilecek
seçenek ve bu seçeneklerin hedef tarafından çözümlenebilmesidir. Bunun
için basit bir dil kullanılmalıdır. Günümüzde bilgisayar dilinde de
kullanılan bit (binary digit)
ikili karşıtlıklar olarak modelde kullanılır. Evet veya hayır, 1 veya 0
gibi sorular ile iletişim teknik olarak gerçekleşir. Bu işin teknik
kısmıdır. Ancak bunun da doğru olabilmesi tekrarlara (redundancy) ve belirsizliklere (entropy) bağlıdır.onurçoban Tekrarlar bir iletişimdeki yüksek kestirilebilirlilik
demektir. Belirsizlik ise bunun tersidir. Örnek vermek gerekirse;
“bugün hava çok…” cümlesi söylenmeye başlandığından karşımızdaki kişinin
zihninde bir imge oluşur. Bu (geçmişten gelen verilerle birlikte)
söylenen cümlenin sonunun kestirilebilir olup olmadığını ortaya koyar.
Eğer kaynak cümlenin sonunu “güzel” sözcüğüyle tamamlayacaksa ve hedef
bunu önceden kestirebilirse, iletişim daha sağlıklı olur. Ancak bir
futbol konuşulurken, kaynak “sarı” dedikten sonra “lacivert” kelimesini
ekleyecekken, hedefin yanlış bir kestirmeyle, “kırmızı” olarak bunu
belirlemesi, iletişimi hataya uğratır.www.onurcoban.com
Görüldüğü
gibi Shannon-Weaver modeli; iletişime, içerik anlamından çok teknik bir
yöntem olarak bakar. Bu yapısı nedeniyle kitle iletişiminde her ne
kadar öncüde olsa, yeni teorilerin geliştirilmesine engel olamamıştır.
Ancak elektronik alanda, özellikle bilgisayar ve yazılım sistemlerinde
oldukça önemli bir konumdadır. Tüm bunlara rağmen model, iletişim
biliminin temellerini anlamak için oldukça gerekli bir sistemdir.kaynak: www.onurcoban.com
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)